EKOLOJİK AYAK İZİ NEDİR?

By Posted on 0 Comments4min read215 views
EKOLOJİK AYAK İZİ NEDİR?

Dünya, üzerinde 8 milyara yakın insanın yaşadığı, hepimizin ortak yaşam alanı. Gezegenimizin kısıtlı kaynakları gün geçtikçe tükeniyor. Diğer yandan yaşamımızı devam ettirmek için beslenme ve barınma başta olmak üzere birçok şeye ihtiyaç duyuyoruz. Üstelik bu ihtiyaç listesi günbegün kabarıyor. Gezegenimizin önündeki en büyük çıkmazlardan başında, insan nüfusu ve ihtiyaçları her geçen gün artarken kaynakların giderek azalması geliyor. İşte bu vahim gidişata dikkat çekmek ve mevcut durumu ölçümlemek adına geliştirilen kavramlardan biri olan “ekolojik ayak izi” temelde, gezegenimizde insan kaynaklı talebin karşılanması için doğal kaynakların hangi ölçekte kullanıldığını tespit etmeye yönelik bir sürdürülebilirlik göstergesi.

Ekolojik ayak izi nasıl hesaplanır?
Ekolojik ayak izi bireyden tutun da şehir, bölge, ülke, gezegen gibi belirlediğiniz çeşitli ölçeklerde hesaplanabiliyor. Oranlar; tüketim, üretim alanı ve nüfusun çarpılmasıyla elde ediliyor. Terazinin bir tarafında birey ya da topluluğun talepleri var. Bu talepler bitkisel ve hayvansal gıdaları içeren beslenme, orman ürünleri ve karbondioksit emisyonuna sebep olan yakıt temelli ısınma ve ulaşım gibi gündelik kalemlerden oluşuyor. Bunların karşılanması ve sebep oldukları atıkların temizlenmesi için gerekli olan doğal kaynakların miktarı bize ekolojik ayak izi oranını gösteriyor. Terazinin diğer tarafında ise “biyolojik kapasite” var. Biyolojik kapasite, hesaba söz konusu alanın doğal kaynak üretme kapasitesini gösteriyor. Bu kapasiteye etki eden faktörler ise tarıma elverişli topraklar, ormanlar, su kaynakları ve bu alanların verimliliği olarak tanımlanabilir. Her iki taraftaki miktar da “küresel hektar” cinsinden ifade ediliyor.

Gezegenimizde sürdürülebilir bir yaşam olabilmesi için biyolojik kapasitenin, taleplerin oluşturduğu tüketim miktarına eşit ya da daha çok olması gerekiyor. 1960’lara kadar doğal kaynaklar talebi karşılamaya yetiyordu. 1970 yılından itibarense denge gezegenimiz aleyhine bozuldu ve talep kısmı ivmelenerek artmaya başladı.

Dünya Limit Aşım Günü
Dünya Limit Aşım Günü, ekolojik ayak izi kavramını daha iyi anlayabilmemiz açısından son derece önemli. Her yıl gezegenimizin, limitini aştığı gün hesaplanıyor. Bu aslında gezegeni paylaştığımız herkesin, hepimizin ekolojik karnesi. Dünya Limit Aşım Günü’nün belirli bir tarihi yok; bulunduğumuz yılın biyolojik kapasitesine hangi gün ulaşırsak o gün limit aşım günü oluyor. Bir başka deyişle her yıl değişen bu tarih, bulunduğumuz yılın biyolojik kapasitesini yılın kaçıncı gününde tükettiğimizi gösteriyor. 1970’in Dünya Limit Aşım Günü, 30 Aralık’tı yani 1970 yılının biyolojik kapasitesi, 363 günlük talebi karşılayabiliyordu. 2018 yılının 25 Temmuz günü tarihin en erken limit aşım günü oldu. Yılın henüz 206. gününde limiti aşmaya başlamıştık. Dünyanın biyolojik kapasitesi artık sadece 206 günlük talebi karşılamaya yetiyordu. Bunun anlamı ihtiyaçlarımızı karşılamak için bize artık 1,7 tane Dünya’nın gerektiğiydi. 2020 yılında Covid-19 salgınının etkisi ve özellikle seyahat yasaklarının da katkısıyla limit aşım günü 2005’ten sonra en geç tarihi yani 22 Ağustos’u gördü; ancak normalleşmeyle beraber bu yıl tekrar 29 Temmuz’a geriledi. Yani bu sene gezegenimizin yıllık kapasitesi bize 210 gün yetmiş oldu.

Yaşam için siz de bir adım atın…
Tüketim trendi bu şekilde devam ederse 2030 yılında limit günü 1 Temmuz’a kadar gerileyecek yani ihtiyaçlarımızı karşılamak için 2. bir Dünya’ya ihtiyacımız olacak. Geniş bir aile olduğunuzu düşünün. Eve giren toplam para, ayın sadece 17 gününün masraflarını karşılamaya yetiyor; bu ne kadar sürdürülebilir olurdu? Bu durumu tersine çevirmek için ne yapmak gerekirdi? Şüphesiz masrafları azaltmak ve gelirleri artırmak… İşte ekolojik ayak izimizi azaltmak için de tüketimi azaltmamız, biyolojik kapasitemizi artırmamız gerekiyor. Bir litre biyodizel yakıt için 11 bin litre, bir kot pantolonun üretimi için 10 bin litre, bir kilo kuzu etinin kasap reyonuna gelmesi için 5 bin litrenin üzerinde su harcanıyor. Bu gerçeklik karşısında atabileceğimiz birçok adım var. Gerçek anlamda adım atmaya başlamak mümkün mesela; en azından yürüme mesafesindeki yerlere giderken motorlu araç kullanmak yerine yürüyebiliriz. Olabildiğince temiz enerjiyi tercih edebilir; fosil yakıt tüketen bir araba yerine elektrikli bir araba ya da bisiklet kullanabiliriz. Enerji için güneş panellerinden faydalanabilir, mümkün değilse en azından odun-kömür yerine doğalgaz gibi daha temiz olanına yönelebiliriz. Gıda ve su israfından kaçınabilir; çok fazla kıyafet, ayakkabı alışverişi yapmak yerine tüketim ömrü uzun, kaliteli olanları tercih edebiliriz. Ay’a ilk ayak basan kişi olan Neil Armstrong’un tarihe geçen o sözüne de atıfla; bunlar belki bizim için küçük ama gezegenimizin kurtuluşu için çok büyük adımlar.

 

 

 

 

 

Share

What do you think?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Comments Yet.