PANDEMİNİN KONUT MİMARİSİNE OLASI ETKİLERİ

By Posted on 0 Comments6min read157 views
PANDEMİNİN KONUT MİMARİSİNE OLASI ETKİLERİ

Ev, hayatımız boyunca deneyimlediğimiz en önemli mimari tipolojilerden biridir. Önemli bir özel alan olarak hizmet veren ev, güvenliği, mülkiyeti ve dünyanın geri kalanından uzak bir mola duygusunu temsil etmektedir. Yatak odalarımızda uyumayı, oturma odasında dinlenmeyi, mutfakta yemek pişirmeyi ve yemek odasında yemek yemeyi gerçekleştiririz.

Geçtiğimiz yılın çoğunu tüketen pandemi, bizi yaşam tarzımızla ilgili birçok şeyi sorgulamaya itti. Hayatımıza sert ayarlamalar getiren pandemi, yeni bir “normal” ortaya çıkararak algılarımızı ve önceliklerimizi değiştirdi. Yaşama şeklimiz ve ihtiyaç duyduğumuz alanlar değişti. Birçoğumuz, bir zamanlar pandemi öncesi günlük ihtiyaçlarımız için yeterli olduğunu düşündüğümüz alanların, özellikle başkalarıyla birlikte yaşıyorsak artık daha az işlevsel hissettirdiğini fark ettik. Kendimize evin gerçekte ne olduğunu sormaya başladık. Teknolojideki yeni trendler, giderek dijitalleşen bir dünyaya geçiş ve COVID-19 salgınının getirdiği ani değişimle, bir evin ne anlama geldiğini nasıl yeniden değerlendirebiliriz ve tasarımlarını yeni şartlara nasıl uyarlayabiliriz?

Evleri tanımlama ve tasarlama şeklimizin modası geçmiş bir süreçte olduğumuz açıktır. Yaşama şeklimiz ve ihtiyaç duyduğumuz alanlar değişti ve kendimize evin gerçekte ne olduğunu sormanın zamanı ise geldi. Ev tanımını yeniden düşünecek olursak evlerimizin kalitesi ve konforu listenin başında olacağı kesin gibi. Evlerimizde hapsolmuşken, gereksinimlerimizi ve ihtiyaçlarımızı “yeni normal” ile birlikte yeniden düşündüğümüzde yeşil alanlardan ve bahçelerden, kullanılabilir çatılardan, doğal ışıktan ve havalandırmadan, balkonlardan ve teraslardan, minimal ve sağlıklı iç ortamlar, kontrollü geçiş ve girişler gibi, sağlık odaklı yaklaşımlara odaklanılarak yeni standartlar kesinlikle belirlenecektir. Tasarım ve malzeme mevcut duruma göre yeniden düşünülecek ve yeni yaşam biçimleri üretilecektir. Modüler tasarım, prefabrike elemanlar, esnek bölmeler ve hafif yapılar kavramları büyümeye devam ederken, mimarlar sosyal mesafe önlemlerini göz önünde bulundurarak yeni çözümler planlamaya başlayacak. Yüzeyler hastalıkların çoğalmasını engelleyen malzemelerle kaplanacak ve tasarım bulaşma risklerini ortadan kaldırmaya yönelik olacaktır.

Virüslerin, öncelikle kapalı mekânlarda havadan ve yüzeylerden hızlıca yayıldığı bilinmektedir. Bu bilgi ışığında, evin özel alanı olan yatak odaları ortak alanlardan izole edilerek iyi havalandırılmış bir alan olmalıdır, banyo, mutfak ve yaşam alanları gibi yarı özel alanlarda ise çok fazla dokunulan, kulp, kapı kolu, tezgâh, vb,  yüzeylerde pürüzsüz malzemeler kullanılmalıdır, böylelikle pürüzlü yüzeylerde oluşacak virüs yuvalanmasının önüne geçilmiş olacaktır. Ayrıca, ev içi potansiyel dağınıklığı azaltmak ve virüs olacak yüzeyi azaltmak için tüm mekânlarda depolama alanları artırılmalıdır. Yaşam alanlarında ise oturma mobilyaları doğal havalandırma sağlayan açılır pencerelere yakın konumlandırılmalıdır. Doğal havalandırma akışı ise mekânlar arası muhakkak sağlanmalıdır. Doğal havalandırma için gerekirse yüksek katlı binalarda ekstra havalandırma için fanlar konulmalı ve üst düzey filtreler kullanılmalıdır. Evlerimizin yarı kamu alanı olan, site içleri, apartman girişleri, koridorlar ve asansörlerde de yüzeylerde benzer malzemelerin kullanılması ve doğal havalandırma ile mesafenin sağlanması oldukça önemlidir. Apartmanlarda, doğal havalandırma ve hava akışı olmayan kapalı koridorlardan ve bekleme alanlarından kaçınılmalıdır. Mesela, apartmanlarda giriş hollerine açılabilir pencere konulabildiği gibi, koridorların genişliğini artırmak, yüksek katlı binalarda ise mümkün olan her yere havalandırma çıkışı eklemek, hava hareketlerini artırmak, filtreler uygulamak, fanları açmak gibi çözümlere gidilmesi virüsün yayılım hızını düşürmekte etkili yöntemler olacaktır.

Bu süreçte bir diğer konu da, mekânın esnekliğinin ne derece önemli olduğudur. Pandemi döneminde mesleğini, sporunu, hobilerini eve sığdırmaya çalışan insanlar tarafından deneyimlenmiş, bu durum tasarımcıları yeni arayışlara yönlendirmiştir. İnsanın konut ihtiyacının odalardan ibaret olmadığı tüm kullanıcılar tarafından deneyimlenmiştir. Konut tasarımında göz ardı edilen cephe açıklık oranlarının, açık alanların ve mekân organizasyonunda odalar arasındaki oransızlığın önemini artırmış, tasarımcıları doğru çözüm arayışları üzerine araştırmaya yöneltmiştir. Hızla değişen, gelişen, kalabalıklaşan kentlerde iki katlı bahçeli konutların uygulanmasını önermek doğru olmakla beraber pek de gerçekçi değildir. Bu durumda çok katlı, karma yapılarda, konutlarda sürdürülebilir bir yaşam için doğayı tasarıma dâhil etme önerileri oldukça önem kazanmaktadır. Yapılan araştırmalar, doğayla veya doğayı taklit eden ortamların sağlık ve refah üzerinde olumlu etkilerini kanıtlamıştır.

İnsanoğlunun gelişen teknolojiye ve ilerleyen bilime rağmen doğa karşısında çaresiz kalabileceği pandemi ile bir kez daha anlaşılmıştır. Artan nüfus ve değişen ekonomik olgular insanları bir arada, iç içe yaşam alanları kurmaya itmiştir. Ekonomik ve jeopolitik kaygılar gereği pek çok parametre göz ardı edilerek kentsel ölçekte ideal tasarımlar yapılamamakta, konut kavramı hızlı tüketim objesi olarak görülmektedir. Yönelimden, gün ışığından, hâkim rüzgâr yönünden, manzaradan bağımsız olarak tasarlanan konutlar aynı zamanda tek tip bir yaşam tarzı da sunmaktadır. Sanayi ve teknolojinin yönettiği kentlerde yüksek katlı ve yoğun yapılar sürdürülebilir bir yaşam sunduğunda, mimariye hizmet eden insanlık değil insanlığa hizmet eden bir mimarlık anlayışı hüküm sürmeye devam edecektir. İnsanı doğadan koparan, güneşin, yönelimin, malzemenin doğru kullanılmadığı, popülerliğin etkisinde hızlı tüketim ürünü haline gelen günümüz konut anlayışının yanlış olduğunu pandemi aracılığıyla deneyimlemekteyiz. Yapılan araştırma ve çalışmaların sonucunda konut tasarımında doğal yaşam formlarının, yüzeydeki açıklık oranlarının, yönlere göre mekân kurgusunun önemi fark edilmiş, açık mekânı kapalı mekâna taşımanın insan psikolojisi üzerindeki olumlu etkisi anlaşılmıştır.

Yeni tasarlanacak mekânlarda doğal havalandırma, doğal aydınlatma, doğal manzaralar ve tasarımlarda doğadaki formlara benzer formların kullanılması tasarımda, doğa ile özdeşleşen unsurlara yer verilmesi insanlar üzerindeki stresi azaltabilir.

Tasarlanan iç mekânlarda kullanılan dekorasyon elemanlarda, doğadaki formlardan yola çıkarak, keskin ve küt formlar yerine organik formlar tercih edilebilir. Gittikçe küçülen konut tasarımında insanlar üzerindeki stresi azaltmak için doğayı çağrıştıran dekorasyon elemanlarının tercih edilmesi insanlar üzerinde olumlu etki bırakabilir. Ayrıca suyun, bitkilerin ve doğal formların yaşam alanına dâhil edilmesi de daha yaşanılabilir mekânlar sunabilir.

Pandemiden kaynaklı, günlük rutinlerimizin neye benzeyeceği, şehirlerin nasıl daha iyiye gidebileceği ve tüm bu sürecin hayatımızı nasıl etkileyeceği hakkında hala çok fazla bilinmeyen var. Konut tasarım süreci disiplinler arası bir konudur ve tüm parametrelerin iyi analiz edilmesi gerektiği açıktır.

What do you think?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Comments Yet.

Previous
YABANCIYA KONUT SATIŞLARINDAKİ ARTIŞ
PANDEMİNİN KONUT MİMARİSİNE OLASI ETKİLERİ